İlgili Projeler

3. Ödül (5. Bölge), İstanbul Senin, Haliç Kıyıları Tasarım Yarışması

PROJE RAPORU

TARİH OKUMALARI

”Dünyanın en güzel tabii limanlarından biri olan Haliç günümüzden yaklaşık 7000 yıl önce, Kâğıthane ve Alibeyköy Deresi’nin birleştiği bölgelerin İstanbul Boğazı’ndan gelen deniz sularıyla kavuşması ile oluşmuştur. Toplam uzunluğu 7,5 kilometreye yakın olan Haliç, Alibeyköy-Kâğıthane uç noktasından kuzey batı ile güney doğu yönünde kıvrılarak İstanbul Boğazı’nın Sarayburnu Tophane kıyılarına kadar uzanır. Haliç’in en geniş yeri Cibali ile Kasımpaşa arasında yaklaşık 700 metre olup derinliği ise başlangıç kısmında 1-2 metre olmasına rağmen Boğaz girişinde 60 metreyi bulmaktadır. Dibi ise derelerin sürükleyip getirdiği kum ve topraklar yüzünden yoğun bir çamurla örtülüdür” (Eroğlu, V., v. d.,2003,15).

Semavi Eyice, ”İlk Çağ’ın Haliç’i suları sakin ve temiz, girintili çıkıntılı yamaçları yeşillikler ve ormanlarla kaplı, kıyıları küçük koylarla bezenmiş bir kanal” olarak tanımladığı Haliç’in bütün tarih boyunca şehrin geçmişinde çok önemli bir rol oynadığını söyler. ilk Çağ’ın Haliç’i suları tertemiz, yamaçları yeşillikler ve ormanlarla kaplı, kıyıları küçük koylarla bezenmiş kanal biçiminde bir iç denizdir. Haliç, eski yazarlarca Keras (boynuz) olarak anılan ismi, İlkçağ yazarlarından Miletos’ lu Heyskios’ un ileri sürdüğü bilgiye göre; Alibey ve Kağıthane derelerinin denize döküldüğü yerden yükselen ve bu iki dere arasında bulunan tepenin bulunduğu bölgenin Byzantion’ un efsanevi kurucusu Byzas’ın annesi Keroessa’nın doğduğu yer kabul edilmesiyle alır. Sonraki tarihlerde bölge isminin; etrafının verimli topraklarla çevrilmiş olması, deniz ürünlerinin zenginliği ile de bereketli bir bölge olması sebebiyle Khrysokeras (altın boynuz) olarak değiştirilerek bütün Batı dillerinde bu isimle anılmakla beraber, Roma çağı yazarlarından Plinius ve Ammianus Marcellins’tan öğrenildiğine göre ise de ”Altınboynuz” ifadesi ile İstanbul yarımadası kastedilir. Arap müelliflerin Haliç’ten bahisle bölgeyi ”Halîcü’l-Kustantîniyye” ya da kısaca ”Halîc” olarak isimlendirdikleri; M.Ö. II. yüzyılda yaşamış olan Polybios ve Strabon’un da Haliç’i İstanbul Boğazı’nın arazi içine uzanan bir kolu olarak tanımladıklarını belirtir. Amasyalı Strabon’a göre, geyik boynuzunu andıran Haliç altmış ”stadium” boyunca topraklar içinde kollar ve koylar oluşturarak ilerleyen, balık ürünlerince zengin, özellikle akıntıyla içerilere kadar gelen ve neredeyse elle tutulacak kadar çok bol palamutun bulunduğu bir denizdir. Byzantionlu Dionysios’un M.S. II. yüzyıl tarihli eserinde ise İlkçağ’da mükemmel ve çok güvenilir bir iç liman olarak tanımlanan Haliç’in her iki kıyısındaki önemli yapılar hakkında bilgiler mevcuttur. Haliç’in güney ve kuzeyini oluşturan her iki kıyı boyunca yamaç etekleri ile birleşen ve genellikle balığın bol bulunduğu koylarda mabedler mevcuttu. Bu coğrafi oluşumun bitimine doğru uzayan ve bugünkü adıyla Ayvansaray bölgesinden, yine bugünkü isimleriyle Alibey (Kydaros) ve Kâğıthane (Barbyzes) derelerinin denize ulaştığı kıyılara kadar olan kısım rüzgârdan korunaklı olup, ”durgun, kokmuş deniz” anlamına gelen ”Saprathalassa” olarak biliniyordu. Derelerin Haliç’e döküldüğü ve çamurlarını sürüklediği bu bölgede daha sonraları Eyüp hizasında yası adacıklar oluşmuştur (Eyice,S.,2001).

İstanbul Haliç’inin tabii bünyesi içinde meydana gelen jeolojik hareketlerle her iki kıyısında haliç oluşumuna özgü olarak gelişmiş mevcut arazi formu ile sakin sulara sahip doğal bir iç liman olma özelliği Osmanlı Türk devrine gelindiğinde de önemini korumuştur. Aynı zamanda devletin başkenti olmasının da etkisiyle bu toprakları verimli, iklimi ılıman, topoğrafyası yerleşim için müsait olan bölge, zaman içinde artarak gelişen yerleşim dokusu ve bitki örtüsü ile kendine has bir siluet kazanmıştır. Siluetinin oluşmasında öneme haiz peyzajı; iklimi, bitki örtüsü, coğrafi konumu gibi özellikleri ve tarih boyu barındırdığı medeniyetlerin kültürlerinin etkisi ile şekillenir. Aynı zamanda sahip olduğu bu hususiyetler vesilesiyle medeniyetlerin yaşayışında ve kültürlerinin şekillenmesinde etkili olmuştur. Çiftçi, İlber Ortaylı’nın Haliç’in bir özelliğinin de esasında Osmanlı devleti tarafından tarihi biçiminin verildiği bir mekân olması ve bu biçimlendirmenin 15.-19. yüzyıllarda kıyılardaki kültür ve hayat tarzı değişikliği şeklinde görüldüğü değerlendirmesine yer vererek; ”Haliç, Türk İstanbul’undan itibaren topoğrafyasıyla olduğu kadar yerleşim yerleri, sosyo-kültürel dokusu, sosyal yapısıyla, yeşerttiği hayat tarzları ve aynı zamanda algılanma biçimiyle de bir İstanbul mikrokosmos’u olma özelliğine sahip” olduğunu ifade eder (Çiftçi,İ.,2003,s.274).

HALİÇ’İN KİMLİĞİNİ OLUŞTURAN UNSURLAR

Sahil Kahvehaneleri

Suyun üzerinde bir iskele yapı olarak da inşa edilebilen örnekleriyle İnsanoğlunun ‘sohbet ihtiyacı’ndan vücut bulmuş müesseselerden olan kahvehaneler, Süheyl Ünver’in ifadesiyle de ‘dünya yüzünde Türk icâdı ilk kulüp’lerdir.

Köprüler, İskeleler ve Kayıkhaneler

Bugün Haliç üzerinde olumsuz etkileriyle karşımıza çıkan ve Haliç peyzajı açısından çözümler üretilmeye çalışılan köprüler vaktiyle sanki sahil siluetine uygun tabii birer şehir elemanı olarak görülmektedir. Tasarım alanının Haliç sahil bölgesi üzerinde olması bölgenin tarihi kıyı kullanımları bilgilerine ihtiyacı ortaya çıkarır. Karşılıklı ve yakın konumlu Haliç kuzey ve güney sahil şeritlerinin tarih içinde hemen her dönemde rağbet gördüğü ve beraberinde kıyı kullanımlarını getirmiş olduğunu yazılı ve görsel kaynaklara dayanarak söylemek mümkündür. Özellikle Osmanlı dönemi Haliç sahilleri için taşımacılık ve ulaşım gibi farklı işlevler için farklı özelliklere sahip iskelelerden söz edilebilir. Yerleşimler ve sahil arasında bağlantı noktası durumundaki iskeleler Osmanlı döneminde Haliç panoramasında dikkate değer peyzaj ve yapı özellikleriyle çalışmamızda önemli yol gösterici verilerdendir.

Gerçekten de pek çok gravürde dallı serviler, piramit serviler, çınarlar gibi her dem yeşil ibreli ağaçlar ve ıhlamur, çınar, kayın, meşe, akasya gibi yapak döken geniş yapraklı ağaçların sahile kadar inmeleri yanında, sahil yapıları bahçeleri ve duvarlarından mor salkımlar, acem boruları, hanım elleri, sarılıcı güller gibi bitkilerin uzanarak su ile birleşen silueti tamamladıkları görülür. Bu noktalarda yerleşim, peyzaj ve denizin adeta iç içe girip birleştiği ve armonik bir bütünlük oluşturduğu yine tarihi kaynaklar olan gravürlerden görülebilir.

Kayıkhaneler gerçekte su ile kara arasında birer hizmet unsurudur. Ancak bu fonksiyonları yanında gerek barındırdıkları rengârenk büyüklü küçüklü kayıklarla gerekse adeta su üzerinde değişik seviyelerde platfomlar teşkil eden yapılarıyla sahil şeridine şiirsel katkı sağlayan birer peyzaj elemanı olarak da kabul edilebilirler.

Mesire Yerleri

Bazılarına suyu bazılarına manzarası için gidilen hatta bir günde birkaçı birden ziyaret edilebilen mesire yerlerinden en çok rağbet edilenlerden biri Haliç’teki Kağıthane Mesiresi’ dir. Mesire yerleri, halk tarafından eğlenme, dinlenme, görüşme, tanışma için tercih edildiği kadar resmi ziyafet ve toplantılar, düğünler için de kullanılabilen açık alanlardı. İçlerinde Sadabad gibi sultan kasırları ve köşkleri de bulunmaktaydı.

”Bir taraftan ‘gergin bir canfes kadar düz ve yemyeşil’ Çırpıcı çayırı; diğer tarafta ‘çayırı, çimeni, ağacı, suyu, kasrı, çağlayanı ile…herkese bir başka hitab etmesini bilen Kâğıthâne ” (Numan,İ.,2014) gibi tasvir edilen mesire yerleri Haliç’in tarihi peyzajı içerisinde geniş yer tutardı (Res. 2.24). Samiha Ayverdi, bir devirde imar edilen ve ”memleketin çeşitli vilayetlerinden getirilen ebru ebru laleler, ak ve gök sümbüller, kantar kantar kırmızı güllerle süslenen” İstanbul bahçelerinin bu çiçeklerin renk ve şekilleri ile bir efsane diyarına çevrildiğini söyler (Ayverdi,S.,2003,s.17-18).

Gravürlerden de takip edilebildiği gibi mesire yerlerinin zeminlerini daha ziyade geniş çayır alanları oluştururken bu açık alanların üçüncü boyuttaki kompozisyonlarını tamamlayan bitkiler; çınarlar, ıhlamurlar, gibi boylu ve genellikle geniş tepeli ağaçlar ile serviler gibi dar uzun formlu ağaçlardı.

Sahil Bahçeleri ve Bahçe Köşkleri

İstanbul’un Boğaziçi medeniyetinde olduğu kadar Haliç sahillerinde de denizle karanın birbiri üzerine taşarak bütünleştiği kademe kademe her iki tarafındaki tepelere doğru setler ve bahçeler yaratarak yükseldiği ve bu kademelenmeler içerisinde çeşitli çardaklar, gölgelikler, kameriyeler, mehtabiyeler ile renklendiği gerek gravürlerden gerekse tarihi kaynaklardan okunmaktadır.

Sahil şeridinde deniz üzerine taşan yalılar kadar canlı materyalin ve bazı peyzaj yapılarının deniz üzerine taştığı görülmektedir . Pervittitch’ in yüzyılın başlarına rastlayan tarihlerde hazırlamış olduğu haritalarda Haliç sahil şeridinde gerek sahil saray, köşk ve konaklarının bahçelerini gerekse sahil yapılarının arasında kıyı boyunca yer yer bostanları ve ağaçlık yeşil alanları görmek mümkündür.

Fatih Sultan Mehmet’in fethin ardından bir kaç yıl içinde Sarayburnu’nda yeni saray için bazı köşkler yaptırması ile başlayan ve sonraki devirlerde yapılan ilavelerle oluşan Topkapı Saray’ı, bahçe köşklerinin en önemli örnekleri ile öne çıkar. Haliç bölgesinin de sahil bahçeleri yanında farklı bahçe köşklerine de ev sahipliği yaptığı görülür. Bahçe köşkleri konumları itibariyle suyun akışını seyretmeye imkân verirdi. Bahçe köşkleri, farklı plan tipleri ve büyüklükleri ile kimi zaman bir duvar köşesinde kimi zaman bir başka yapının bitişiğinde, bazen ahşap direkler üzerinde yükseltilmiş, bazen de sahil sınırında deniz üzerine taşırılan konumlanmalarıyla İstanbul’un diğer sahil bölgelerinde olduğu gibi Haliç’te de peyzajın önemli birer unsurları olarak ortaya çıkardı (Sürer, İ.,2012). Haliç kimliğinin önemli bir unsuru olarak öne çıkan bahçe köşkleri önerimizde Haliç Sonsuzluk Platformuna ilham vermiştir.

Sonuç olarak tarihi verilerin konumuzu teşkil eden Haliç kıyı tasarımına yön gösterecek biçimde değerlendirilerek ana başlıklar altında toplanması, yazılı ve görsel kaynaklar üzerinde yapılan araştırma ve çalışmalarla elde edilen bilgiler Haliç kimliği hakkında genel bir kanaate ulaştırmıştır. Buradan hareketle Haliç kıyısı için geliştirilecek önerilere tarihi referanslara dayalı fikirler üretilme imkânına sahip bulunulduğu gözlemlenmiştir. Yerleşim birimleri olan saray, köşk, konak gibi yapılar dışında açık alanlarda kullanım yeri bulan kahvehaneler, bahçe köşkleri, çardaklar, mehtabiyelikler; iskele, havuz, çeşme, köprü gibi su ögeleri; setler, merdivenler, duvarlar gibi yapılar yanında bölgenin doğal bitki örtüsü ve zaman içinde ilave edilen türlerin tespit edilmeye çalışılması ile Haliç’in tarihi peyzaj unsurlarına ulaşmak mümkündür. Bu sayede günün ihtiyaçları ile elde edilen bu tarihi referansların bir araya getirilebilmesi ve Haliç kültürünün sürdürülebilirliğin sağlanması amaçlanmıştır.

Tarihi Peyzaja Ait Bilgiler:

Kaynaklara dayanarak incelemelerden çıkarılabilecek ve proje önerilerine veri teşkil edebilecek hususlar şöyledir. Kıyı şeridinde daha ziyade iskeleler, kayıkhaneler, çekek yerleri, balıkçı barınakları gibi ögeler su ile kara şeridi arasındaki düz hat üzerine kırıklıklar getiren ve Haliç’in siluetine sudan itibaren ilk katkıyı yapan ögeler olarak karşımıza çıkar. Buradan hareketle sahil kullanımına getirilecek bu gibi elemanlarla bugüne yönelik peyzaj çözüm önerileri üretilebilecektir.

Sahil şeridindeki Haliç siluetine diğer önemli katkının ise şehir doku ve fonksiyonlarından kıyıya kadar inen sahil kahvehaneleri, meydancıklar, çeşmeler, çardaklar ve sahil bahçeleri tarafından yapıldığı görülür. Bu gibi yapılar zaman zaman su üzerine taşmalar yapmakla, zaman zaman sudan geri çekilmekle su önünde setler oluşturmakla siluet içerisindeki kompozisyona vurgular yapmakta oldukları okunur. Bunlar arasında çeşmeler vasıtasıyla karada da bir çekim noktası olarak devam ettiği görülen su elemanları, kahvehanelerin açık bölümlerinde çardaklarla bir araya gelen sarılıcı bitkiler vasıtasıyla oluşturulan üst örtüler, insan ölçekli tarihi peyzaj kompozisyonuna esas teşkil eden canlı ve cansız elemanlarının renk, form, biçim, doku münasebetlerinden çıkarımlar yapılabilecektir. Ayrıca sahil meydancıkları ve kahvehaneler de bugün sahile canlılık getirebilecek fonksiyonlar olarak kullanılabilecektir.

Sahil köşk bahçelerinin; yükselen bahçe duvarları, duvarlar üzerinden yola taşan, gölgelik sağlayan bitkileri, duvarlar arkasında yükselen çeşitli boy, form ve renkte ağaçları ile aynı zamanda suya kadar inen canlı ve cansız çeşitli yüzey örtücüleri ile Haliç peyzajına kendine has bir karakter getirdikleri görülür. Haliç panoramasında zaman içinde geliştirdikleri bu karakteristik özellikler bu çalışmanın konusu olan peyzaj tasarım önerileri için canlı materyal çeşitliliği ve peyzaj yapıları açısından örnek teşkil edebilecektir. Sahilden üst kesimlere doğru çıkıldıkça görülen siluete katkı yapan ağaç ve ağaç çeşitliliğinin tanımlanabilmesi eğimlerde kullanılabilecek canlı materyal açısından önemlidir.

Bitkisel Peyzaj Okumaları

İstanbul’un tabii florası bir taraftan devam ederken bir taraftan da tarih içerisinde gerek nakil gerekse yeni üretimlerle gelişen tür çeşitliliğine ulaşıldığı çeşitli peyzaj çıkarımlarından görülebilmektedir. Buna göre çalışmamıza veri teşkil edebilecek canlı materyaller şu şekilde verilebilir; iskele yakınlarındaki meydanlarda ya da sahile yakın küçük meydanlarda mevcut kahvehaneler ve çeşmelerin yanında genellikle çınar gibi geniş tepe çatılı, gölge oluşturan ağaçların soliter olarak kullanılmış olduğu görülür. Gerek kıyı şeridinde gerekse yamaçlara doğru; hem bina bahçe ve avlularında hem sokaklar boyunca hem de koruluklar halinde ıhlamur, dışdubak, akasya, at kestanesi, kayın, söğüt gibi (Res. 2.28-32) farklı yaprak döken ağaç türleri yanında servi, fıstık çamı ve sedir gibi her dem yeşil ağaçlar ile meyve veren çalı ve ağaççıklar tespit edilebilir. Bunların yanında çardaklara sardırılmış gül, yasemin, acem borusu, mor salkım, hanım eli gibi sarılıcı bitkilerle üst örtü oluşumları gözlenir. Söz konusu bitki çeşitliliğine hem özel bahçelerde hem de halka açık mesire yerlerinde rastlanır.

Haliç’e has bitki örtüsü yanında bölgeye uyum sağlayabilecek yerli türlerin belirlenmesine çalışılmıştır. Tarihi belgelerden gravür, minyatür ve resimler gibi görsel malzemeler ayrıca araştırmaya dahil edilen yazılı kaynaklardan ulaşılan bilgilere göre; çınar, meşe, çitlenbik, salkım söğüt, kestane, at kestanesi, dişbudak, ıhlamur, kırmızı yapraklı kayın, lale ağacı, akasya gibi yaprak döken türler; fıstık çamı, servi, sedir, zeytin ve defne gibi her dem yeşil türler; portakal, limon, nar, şeftali, elma, armut gibi meyve ağaçları, leylak, filbahri, bahar dalı, misk-i amber gibi çiçek kokuları ile öne çıkan ve şimşir gibi her dem yeşil ağaççık ve çalılar, mor salkım, yasemin, acem borusu, hanım eli gibi sarılıcı türler ile başta güzel kokulu güller olmak üzere lale, sümbül, süsen, nergis, karanfil gibi çiçekler kokuları ve görünüşlerinin güzelliği ile bilinen bitki türlerinin bölgeye uyumlu olduğu söylenebilir.

Tarihi verilerden okunan bu canlı materyale ilave olarak; kıyıya önerilmesi düşünülen peyzaj tasarımında tür çeşitliliğini arttırmak, kıyının içinde bulunduğu çevre şartlarının olumsuz etkilerini azaltmak ve getirilecek bitkilerin maruz kalacakları olumsuz emisyonlara karşı dayanıklılıklarını arttırmak için ihtiyaç duyulan habitatı oluşturmak üzere bahsi geçen bitkilere ilave olarak bölgeye uyumlu farklı türler; ayrıca meyveleri kuşlar için cazip olan bitkilerin getirilmesiyle sahanın kuş türleri için de uygun yaşama alanı haline dönüştürülmeye çalışılması düşünülebilir.

HALİÇ ve KIYI KÜLTÜRÜ

Bir dünya haritasının üzerinde tüm kıyılara paralel içeriye doğru 60km’lik bir hat çizilse, dünya nüfusunun yarısından fazlasının kıyı bölgesi içinde tanımlanan alanda geliştiği görülmektedir (Golem, 2003’den aktaran Ciravoğlu, 2006, ss. 34-37). Bu anlamda su ile karanın buluştuğu kıyıların doğal yaşam çeşitliliği adına en yaygın mekanlar olduğu unutulmamalıdır.

’Su, kentlerin kurulmasında coğrafya, savunma, ekonomi, teknoloji, ulaşım, sosyal ve kültürel yaşam, ekoloji gibi gelişme süreci dinamiklerinin şekillenmesinde büyük rol oynamaktadır. Bu nedenle kara ile suyun karşılıklı ilişkisine bağlı olarak farklı işlevlerin geliştiği ve bu işlevlere bağlı olarak zaman içinde kentin gelişimini etkileyen rolünü belirleyen, kentle bütünleşerek ona kimlik kazandıran en önemli parçası olmuştur’. (Kılıç, 2001)

Geçmişten günümüze değin tarihin çeşitli dönemlerine ev sahipliği yapan kıyılar sivrilen uygarlıkların da tercihi olmuş ve dinsel anlamda da prestij sağlamasından ötürü (çan kulesi ve minare gibi düşey mimari unsurlarda) çekim merkezi haline gelmiştir. Bunun en güzel örneklerine İstanbul’ da Haliç ve Boğaz kıyılarında rastlanmaktadır (Tokyay, 2006 s. 3).

Dünyada iki kıtayı birleştiren noktada ve bir su engeli üzerinde kurulmuş İstanbul’da da Haliç – Boğaz – Marmara kıyıları arazi kullanım açısından incelememiz gereken çok önemli bir örnektir (Cansever, 1976).

Özellikle Haliç kıyıları ulaşımın kolay sağlanabildiği, korunaklı iç liman özelliği, dışarıdan gelebilecek saldırılara karşı savunabilir konumda olması, doğal kaynak değerleri ve tersanelerin etkisiyle geçmişte İstanbul için dinamik gelişme alanı özelliği taşımaktadır.Çalışmada ki amaç; kıyı kavramını, farklı kıyı kullanımlarını irdeleyerek, ticaret, endüstri, yerleşim ve ulaşım sonrası kıyılarda bozulan değer ve yaşanan gelişmeleri kavrayarak, değişen kıyı yönetimi kapsamında olanakları sorgulayarak İstanbul’un ‘Altınboynuz’u Haliç kıyılarının tarihsel süreç içerisinde yaşadığı değişimin okunması, günümüz kamusal kullanımını da hem tarihsel sürdürülebilirlik hem de kentsel tasarım yaklaşımları kapsamında ortaya koyabilmektir. Zira çağdaş tasarım, mekanın var olan niteliklerinin geliştirilmesi, özgün dokusunun korunması ve potansiyel değerlerin yaşatılması ile mümkündür.

HALİÇ BELLEĞİNDE KIRILMALAR

Yerel ve siyasal farklılıklar dönemsel süreçte, toplumun yapısını etkilediği gibi mekansal farklılıklarla kent kimliğinin de değişimini sağlamaktadır. Haliç’te geçmişten günümüze devam eden bütünden bağımsız projeleri ile İstanbul genelinde adeta bir yap-boz tahtasını andırır nitelikte çok merkezli dinamik bir alt bölgedir. Mekanların fiziksel kompozisyonlarından, ölçek ve yoğunluklarından, yönlenme ve boyutlarından söz edilebileceği gibi içindeki bölgelerden ve mekanın simgeselliğinden de söz etmek gerekmektedir. Dolayısıyla mekan ölçeğinin de simgesel bir dili bulunmaktadır.

Haliç’i de simgesel durum ve kimlik açısından incelediğimizde, sanayi ve endüstri ile başlayan dönemden, kamusal alan kullanıma geçene kadar birçok kırılma noktası yaşadığı gerçeği karşımıza çıkmaktadır.

Haliç Belleğinde Kırılmalar-ve Süreç ve Müdahaleler
(Budan, 2008’den aktaran Ş. Olgun, 2009, s.183).

Yapılan analizler ve araştırmalar sonrası mevcut durum incelendiğinde;

İşlevsel çeşitlilik, kıyı odakları açısından yetersiz bulunmuş,
Yaya akışkanlığı kıyı sahil yollarıyla çözümlenmeye çalışılsa da bazı yapılar, köprü ve karayolları ile sürekliliğin yaya ölçeğinde rahat sağlanamadığı,
Projelerin birbiriyle entegrasyona sahip olmadığı ve toplumsal katılımın sağlanamadığı,
Kıyının, çekim oluşturacak kafe, restoran vb. satış üniteleri açısından zayıf kaldığı,
Alandaki kentsel donatıların siluet açısından yetersiz kaldığı
İşlevsiz alanların algılanabilirlik ve okunabilirlik adına olumsuz etki yarattığı,
Yeşil nitelikli alanların, güvenlik sorunu açısından kayıp alan olarak algılandığı,
Açık alanların düzenlenmesinde işlevsel çeşitliliğin zayıf kaldığı,
Kıyı- kent arasında yapılan düzenlemelere rağmen kopukluk yaşandığı,
Yapılan projelerde toplumsal katılımın yetersizliğinin, alanın özelleştirilmesi, soylulaştırılması vb. hareketlerle yaşanmışlığı dışlayan bir tasarım sisteminin varlığı,
Alan tanıtımı ve okunabilirlik açısından yönlendirici donatıların yetersiz kaldığı gibi sorunlara rastlanmıştır.

Sorunlar ve potansiyeller göstermektedir ki Haliç’te yapılan çalışmalar bütünlükten yoksundur. Birbirinden bağımsız farklı senaryoları konu almaktadır. Ayrıca yapılan çalışmalar toplumsallık ve sosyalleşme açısından da (insan ölçütü) zayıf kalmaktadır.

Sonuç olarak Haliç, Bizans ve Osmanlıya tanıklık etmiş açık hava müzesi niteliğinde bir mekandır. Eserleri, yapıtları, gelenekleri ile yerel, bölgesel ve kentsel ölçekte okunabilirliği sağlayacak şekilde planlanmalı ve tasarlanmalıdır. Böylesine çeşitliliğe ve farklı medeniyetlerden izlere sahip bir kent, şüphesiz ki geçmişin hatıraları ile beslenmektedir, yaşamaktadır. Bu nedenle; Haliç kıyıları gibi halkın birinci derece nefes aldığı mekanlar, kamusal kullanım açısından daha fazla üzerine düşünülmesi ve çalışılması gereken alanlardır. Yapılan çalışmalar da bu stratejiyi devam ettirdiği sürece hayat bulacaktır. Ayrıca kamusal alanlar toplumsal kaynaşma, tanışma ve sosyalleşme alanlarıdır. Bu nedenle tarihsel geçmişe sahip kıyı vb. çekim potansiyeli yüksek alanlarda yaşanmışlığı paylaşmak, kullanıcı ve kent arasında vazgeçilmez bir bağ oluşturmaktadır. Yerel ve merkezi yöneticilere, sivil toplum örgütlerine, tasarımcılara ve kentliye düşen görev de bu değerleri özümseyici ve koruyucu bir davranış sergileyerek kentimize ve kimliğimize sahip çıkmaktır.

KIYI’NIN TASARLANMASI – İLKELER

Kıyıların sahip olduğu çekim potansiyelini katarak, çağdaş kıyı tasarımlarının sahip olmaları gereken iç dinamikleri sıralayacak olursak;

– İşlevsellik,
– Okunabilirlik,
– Ulaşılabilirlik,
– Odak noktaları oluşturma,
– Görüş açıları oluşturma,
– Mimari Miras ve Mevcut yapıları değerlendirme,
– Kimlik ve ilgiyi sağlama,
– Emniyet ve konfor,
– Uygulanabilirlik şeklinde özetlemek mümkündür (Tekeli, 1993, ss. 57-58, Karaman, 2008, ss. 34-41).

İşlevsellik

Burada anlatılmak istenen farklı yaş gruplarına farklı aktivite olanaklarının sağlanması ve aktiviteler arası doluluk-boşluk oranının iyi konumlanmış olmasıdır. (Yaya sirkülasyonu sağlayan yollar, yürüyüş alanları, peyzaj ile belirlenen tampon bölgeler, yönlendirici levhalar, birbirini tamamlayan aktivitelerin yan yana gelmesi, araba park yerleri vb. üniteler) (Karaman, 2008, ss. 34-40).

Okunabilirlik

Tenteler ve güneşlik, renk kullanımı, kalıcı nitelikli yönlendirme işaretleri ve benzeri elemanlar ile okunabilir nitelikte, insan ölçeğinde mekanlar oluşturmak. Oylumlu (girintili cephe hattı olan) binalar(kapalı aktivite alanları)köşe, kuytu yerler, gölgeli alanlar oluşturarak hem daha iyi bir dış mekan çevresi yaratır, hem de daha insancıl ölçek oluştururlar.

Ulaşılabilirlik

Yaya, özel araç, bisiklet, otobüs, tramvay vb. ulaşım sistemleri ile kolay erişimi sağlama, ayrıca kıyı içerisindeki yaya dolaşımının da alternatif kullanımlara uygun planlanması, gerek peyzaj, gerekse görüş açısının da düşünülerek rahat bir sirkülasyon oluşturulması (Karaman, 2008, ss. 34-40).

Odak Noktalarının Oluşturulması

Kullanıcıları kıyıya çekmek amacıyla; kafeterya, spor alanları, kültürel alanlar, deniz feneri, köprü gibi elemanlarla odak noktalarının oluşturulması.

Görüş Açılarının Oluşturulması

Yapılı çevre ve su arasında yapılacak düzenlemeler, görsel ve fiziksel bağlantıları sağlamalıdır. Su kenarında biten yollar iyi bakış açıları yakalamada başarılı sunumlar taşır. Bu alanlarda dış mekan odakları yaratılabilir. Kıyı düzenlemelerinde vistaları (bakış noktaları) oluşturmak ve korumak; doğal ve tarihsel özelliklerin korunması kadar önemlidir.

Mimari Miras ve Mevcut Yapıların Değerlendirilmesi

Her toplum kendi kültür çeşitliliğini ve ilgi alanlarını öne çıkarmalıdır, ona önem kazandırmalıdır Kıyılardaki bakış koridorları ve görüş açılarını korumak ve oluşturmak kadar, toplumun (kentin) mevcut kimliğini yansıtan karakteristikleri ve çeşitliliği kıyı düzenlemelerinde korumak şarttır. Kıyılar genellikle kentin en eski yerleşim yerleridir. Ve mevcut mimari mirasa sahip olabilirler. Bunlar kıyı planlaması içinde düşünülerek tasarıma dahil edilmelidir. Özellikle Tarihsel (sanayi, endüstri, anıtsal mimari özellikleri olan)yerleşimlerde yaşatma, geliştirme ilkesi doğrultusunda yapısal ve mekansal bütünleşmeyi sağlayan faaliyetler; Sağlıklaştırma, koruma-saklama, sağlamlaştırma, yeniden canlanma vb. çalışmalardır (Karaman, 2008 ss . 34-40).

Emniyet ve Konforun Sağlanması

Uygun aydınlatılmış ve sade görünüşlü toplanma alanları uygun emniyet koşulları oluştururlar. Uygun peyzaj, yürüyüş yolları, kent mobilyaları, merdivenler rampalar… Kolay yaya ulaşımı, kontrollü hemzemin geçitler. Uygun sirkülasyon ve park çözümleri ile bisiklet ve araç trafiği çözülebilir. Rüzgar, yağmur ve dalga için korunaklı alanlar düşünülmelidir (

Uygulanabilirlik

Tasarım ürününün belli bir yaşamsal kalitesini sağlayacak şekilde alt ve üst yapıların yapılmasında kapitalin karşılanması ve yapılacak düzenlemelerde yasal ve yönetsel açıdan hukuki ayrıcalıkların tespiti (Tekeli, 1993 ss. 57-58).

Sonuç olarak kıyıların yaşayan bir kent parçası olması ve kamusal kullanımı için belli yaklaşımlar altında değerlendirilmesi ve yerel yönetimler, sosyal kuruluşlar, bölge halkı ve kamuoyunun ortak katılımı ile değerlendirilmesi gerekmektedir ve özellikle Haliç gibi tarihsel açıdan zengin kıyı alanları tasarlanırken tarihi kentsel alanın özyapısı ve niteliğinin korunması gerekmektedir.

İnsan ihtiyacına cevap verebilecek ve yaşam kalitesini arttırmaya yönelik yaklaşımlar sıralanırken yasal ve yönetsel açıdan kıyıların sahip olduğu yönetmelik ve kurallar da oldukça önemlidir. Bilindiği üzere kıyılar; herkesin eşit şekilde kullanım hakkına sahip olduğu, sürdürebilirliğinin sağlanması gereken kamusal alanlardır.

İLKESEL TASARIM KARARLARI

Mekanın tarihine, sosyal, kültürel ve fiziki yapısına dair yapılan detaylı okumalar ve bunlara bağlı olarak gelişen analizler ile kıyı kullanımına dair çağdaş, evrensel standartlara uygun olarak 5. Bölge, yakın çevre ilişkileri, sorunları ve potansiyelleri ile birlikte ele alınmaya çalışılmıştır. Çağdaş kent yaşamının ayrılmaz bir parçası olarak ele alınması gereken ve ‘Kent Hakkı’ ana başlığı altında konumlandırılan ‘Kıyı Kullanımı’, kentlinin kıyıya ulaşmasını engelleyen fiziki koşullardan daha öncelikli ve hayati olarak bunun bir demokratik hak arayışı olmasıdır. Bu bağlamda kentlinin kıyıya konforlu ve güvenli bir şekilde ulaşması, burada geçireceği zamana dair çağdaş standartlar gibi tasarım odaklı problemlerin çözümüne başlamadan önce bütüncül bir hak arayışı olarak, 5. Bölge özelinde görece daha az olan fakat Haliç’in tamamı ele alındığında sıklıkla rastladığımız kamu veya özel mülkiyet alanlarına kentlinin girememesi sonucu kıyı kullanımında yaşanan süreksizlik – kopukluk olarak görülmektedir. Bu bağlamda 5. Bölge özelinde gelişen önerimizdeki ilk hedef kıyının yaya-bisiklet kullanımı açısından sürekliliğini sağlamak ve kopukluğu yaratan noktalarda gerçekçi, uygulanabilir öneriler geliştirmektir.

Tasarım alanı sahip olduğu sosyal ve fiziksel potansiyeller açısından değerlendirildiğinde 4 ana odak etrafında ele alınmıştır. Her bir odak alanının kent ile bağlantısı, birbirleri ile olan ilişkileri, kıyı kullanımı açısından sağlanması gereken işlevsel çeşitlilik, her kesimden insanın kıyıya ulaşımı ve kullanımı sorgulanmış, gerçekçi, uygulanabilir ve noktasal çözümler üretilmeye çalışılmıştır.

ODAK 1

Bilgi Üniversitesi – Festival Alanı – Seyir Platformu

1.Odak alanı, Bilgi Üniversitesi’nin güneyinde bulunan kıyı alanını kapsar. Alan Haliç’in bitiş noktası olduğundan simgesel açıdan da önemsenmiştir. Bilgi üniversitesi önünde bulunan ve hâlihazırda büyük bir kısmı otopark olarak kullanılan bölümde önerilen yeni düzenleme ile bölgenin bir festival alanı kurgusu içinde çok amaçlı kullanımı sağlanmıştır. Yeni otopark düzenlemesi ile kıyı araçtan arındırılmış, ortaya çıkacak doğal peyzaj dokusu ile birlikte tarihsel referansla bir mesire – etkinlik alanı olarak yaşaması hedeflenmiştir. Tarih okumalarında Haliç’ in önemli kimlik unsurları arasında yer alan seyir köşkleri önerinin bu noktasında bir seyir platformu olarak yorumlanmıştır. Seyir platformu festival etkinliklerinde sahne olarak da hizmet edebilecektir. Alanın Nilüfer Parkı ile bağlantısı minimal bir yaya köprüsü ile sağlanır.

ODAK 2

Nilüfer Parkı – Haliç Baruthanesi

Nilüfer Parkı’nın mevcut peyzaj dokusunun iyileştirilerek korunması önerilmiştir. Daha tanımlı kentsel aktiviteler ile park yaşantısının canlandırılması, gelip geçilen bir alandan çok vakit geçirilen güvenli bir alana dönüştürülmesi hedeflenmiştir. Parkın doğusunda bulunan Haliç (Kağıthane) Baruthanesi ile kıyının bağlantısı bir yaya köprüsü ile (Bağlaç) sağlanır. Baruthanenin Haliç Müzesi bağlamında düzenlenmesi ve bu düzenleme ile birlikte kent tarafında bir toplanma alanı oluşturarak kıyıya yaklaşımın başlangıç noktası olması hedeflenmiştir. Baruthane, bağlaç kurgusu, Nilüfer Parkı’nın yeniden düzenlenmesi ve Festival alanı önerisi ile birlikte Haliç’ in bitiş noktasının tarihsel referanslarına uygun olarak kent yaşamına daha güçlü bir şekilde dahil olması ve önemli bir sosyo-kültürel merkeze dönüşmesi hedeflenmiştir. 1. ve 2. Odağın her kesimden insanın bir araya gelme, etkileşim alanı olma potansiyeli taşıması birlikte ele alınmalarının önemli sebeplerinden biridir. Alanın bütününde yer alan Eğitim işlevinin yoğunluğu da göz önünde bulundurularak festival gibi etkinliklerle öğrencilerin hem birbirleri arasında hem de kentli ile karşılaşma potansiyeli artırılmıştır.

ODAK 3

Sütlüce Spor Tesisleri – Halk Spor Evi

Alanın belleğinde yer etmiş olan Beyoğlu Stadı’ nın korunması önerilmiştir. Miniatürk Müzesi ile stadyum arasında bulunan otopark alanı yeniden düzenlenmiş, kıyıdan uzaklaştırılmıştır. Mevcut tribünler İmrahor Caddesi kesitinin tasarımında kaldırım sürekliliğinin sağlanabilmesi için yeniden düzenlenmesiyle karşı tarafa taşınmış ve bir seyir platformu bağlamında yeniden düzenlenmiştir. Stadyumun varlığı ile bellekte spor alanı olarak yer eden alanın güneyinde önerilen Sütlüce Halk Spor Evi barındırdığı açık spor alanları, soyunma odaları, kafeterya ve ticari alanları ile önemli bir spor odağı olma niyetindedir. İmrahor Caddesi üzerinde hemzemin yaya bağlantılarının işlevsel olmadığı noktalarda birer bağlaç önerisi geliştirilmiştir. Bu bağlamda spor evi de kente yaya köprüsü ile bağlanmıştır.

ODAK 4

Sütlüce İskelesi – Kent Balkonu (Köprü Ayağı)- Su Sporları Merkezi

5 nolu proje alanının son bölümü olan odak Eski Haliç Köprüsü Parçası / Kent Balkonu ile su sporları merkezi arasındadır. Deniz ulaşımı ve kent belleği açısından alandaki önemli noktalardan biri olan Sütlüce iskelesi de bu alanda yer alır. D-100 Karayolu’ nun her iki tarafından Halıcıoğlu Metrobüs durağı ile bağlantı önerilmiştir. Alanda bulunan Köprü kalıntısının bir kent balkonu bağlamı içerisinde seyir ve etkinlik terası olarak kullanılması önerilmiştir. Kıyı kullanımı açısından problemin az olduğu alanda peyzaj dokusunun iyileştirilmesi, spor, rekreasyon ve rekreatif ticaret önerileri ile kıyı yaşantısının canlandırılması hedeflenmiştir.

Künye
Proje Yeri: İstanbul
Proje Tipi: Kentsel Tasarım Projesi
Proje Tipi Grubu: 3. Ödül
Danışman: Oya Eskin Güvendi, Senem Müştak Sevindik

Pin It
Mimar

Sıddık Güvendi

Cihan Sevindik

Özge Müberra Akyüz

Gökşen Ezgi Boz
Yardımcı Mimar(lar)
Aslı Mut
Aykut Dağ