Osmanlı Bankası Müzesi
Proje Ekibinin Kaleminden Osmanlı Bankası Müzesi...Edhem Eldem – Küratör
1989 yılından beri üzerinde çalıştığım arşivlerinden hareketle Osmanlı Bankası’nın öyküsünü anlatacak bir müzenin kurgusunu gerçekleştirmek bazı açılardan kolay, birçok açıdan da zor bir projeydi. Kolaydı, zira kendim tasnif ettiğim bu arşivin içeriğini iyi biliyordum. Üstelik 1997’de küratörlüğünü üstlenmiş olduğum Tarihten İzler. Osmanlı Bankası Arşivi Sergisi, bu konuda ciddi bir önçalışma niteliğindeydi. Daha sonra gene bu arşivlerden yararlanarak gerçekleştirdiğim sergiler ve yayınladığım kitap ve makaleler sayesinde hem tecrübem artmış, hem aynı arşivi farklı açılardan ele alarak kullanma fırsatım olmuştu. Ancak bütün bu deneyim ve birikime rağmen, işin zor tarafları da vardı. Bu denli zengin bir kaynaktan hangi belgeleri seçmek, hangilerini feda etmek gerekiyordu? Sergilenmek üzere seçilen belgelerin aslında benzer binlerce belgenin sadece birer örneği olduğu nasıl anlatılacak, nasıl hissettirilecekti? 1856’dan 1930’lara uzanan seksen yıllık bir tarihin içinden hangi olaylar, hangi gelişmeler, hangi olgular vurgulanmalıydı? Bankanın arşivinin ışık tuttuğu kurumun kendi tarihiyle içinde bulunduğu toplumsal, siyasi ve iktisadi ortam arasında nasıl bir denge oluşturulmalıydı? Oldukça teknik sayılabilecek bir konunun geniş bir ziyaretçi kitlesine aktarımı sıkıcı ve didaktik olmaktan nasıl kurtulabilirdi? Çoğu Fransızca ve Osmanlıca olan ve dolayısıyla ortalama ziyaretçi tarafından okunamayacak olan bu belgelerin içeriği nasıl aktarılmalıydı? Metin-belge-illüstrasyon arasında nasıl bir denge oluşturulabilirdi?
Bu soruların hiçbirinin mükemmel bir cevabı olmadığı ve dolayısıyla bir tarafa verilen dikkatin başka bir taraftan bir kayıp yaratacağı aşikârdı. Gene de, tarih-belge-ziyaretçi arasındaki hassas dengeyi olabildiğince korumak amacıyla birkaç ilke kararını uygulamaya çalıştım:
- Kurgu, bankanın kendi tarihi açısından gerekli olan kronolojik bir akışla ortamla ilişkilerinin daha iyi algılanması için gereken tematik bir yaklaşımı birleştirmeliydi. Dolayısyıla, bazı panolar belirli dönemlerde bankanın geçirdiği gelişmeleri zaman ekseni üzerinde aktarırken, bazı panolar (müşteri, müşteri kategorileri, şube ağı, personel profilleri...) zamandan neredeyse bağımsız olarak belirli türde veya açıdaki bir bakışı yansıtmalıydı.
- Belgelerin tercümesi gibi algılamayı ağırlaştırıcı yöntemlerden mümkün olduğunca kaçınılmalı, metin, her pano için bir-iki paragraflık toparlayıcı bir anlatımla sınırlı kalmalıydı. Her belgenin içeriğinin algılanması, nisbeten detaylı bir künyelemeyle toparlayıcı metin ile belge türleri arasında mümkün olduğunca rahat kurulabilecek bir çıkarsamaya dayandırılmalıydı.
- Bazı durumlarda imkânsız olsa bile, arşiv dışından kaynaklardan elde edilecek fotoğraf, gravür gibi görüntüler belgelerle ilişkilendirilerek görsellik artırılmalıydı. Bankanın kendi fotoğraflarından yararlandırıldığında ise, bunlar mümkün olduğu kadar kalabalık gruplar halinde kullanılarak (pozlarına göre tasnif edilen memur fotoğrafları örneğindeki gibi...) imaj üzerine kurulu izlenimci bir aktarıma yer verilmeliydi.
- Seçilmiş belge ile bu belgelerden oluşan arşiv serileri arasındaki ilişkiyi oluşturmak için müzenin bazı bölümleri çok sayıdaki benzer türden bu belgelerin toplu olarak sergilendiği mekânlara dönüştürülmeliydi. Bu amaçla, müze mekânının ortasında yer alan kasa daireleri, kendileri birer tarihi obje olmanın dışında, arşiv evrakının seriler halinde ziyaretçiler tarafından görülebilmeli, sayfa çevirir gibi algılanabilmeliydi. Aynı mantıkla, ana sergide dosyalarından çıkarılarak teker teker sergilenen belgelerin dosyaların içinde nasıl yer aldıklarını anlatabilmek için bazı dosya örneklerinin ayrıntılı bir şekilde görülebilmeleri sağlanmalıydı.
- Ana sergide kaçınılan tercüme ve ayrıntılı içerik anlatımı, müzenin içinde yer alacak bilgisayar destekli bir kurguda kullanılarak, ziyaretçilerin zaman ve temalar içinde gidip gelerek kendi kendilerine "sanal" bir gezi yapmaları sağlanabilmeliydi.
- Esasen karmaşık ve teknik olan bir öykünün mümkün olduğunca basitleştirilmesi için çaba harcamakla birlikte, bu basitleştirmenin sınırının olduğunu ve kurgunun ister istemez belirli bir bilgi düzeyinin altında tam algılanamayacağını kabullenmek şarttı.
Bütün bu ilkelerin ışığında ortaya çıkacak olan kurgunun, aslında bankanın tarihinin bir amaçtan çok, son dönem Osmanlı ile erken dönem Cumhuriyet tarihinin bazı önemli siyasi, iktisadi ve toplumsal özelliklerine, gelişmelerine, değişimlerine ışık tutan bir araca dönüştüğü bir öyküye dönüşmesini amaçlıyordum. Ziyaretçinin bilgi, eğitim, yaş, merak düzeyine göre farklı şekil ve seviyelerde algılanacak olan bu kurgu, kimine bir toplumsal tarih müzesi, kimine bir bankacılık müzesi, kimine ise çeşitli araştırmalara açılımlar sağlayabilecek bir arşiv merkezinin vitrini çağrışımı yaparak geniş bir ilgi yelpazesine hitap edebilmeliydi.
İhsan Bilgin - Mimar
700 m2 alana yayılan "kasa dairesi". Ayak altında değil, kenarda. Kenarda kalış ihmalden değil, önemin fazlalığından. Başta para olmak üzere, yükte hafif-pahada ağır "şey"leri depolamak üzere kurulmuş, görkemli binanın en gizli, en mahrem köşesi. Zamanla, imkânlar geliştikçe, telefon santralları, trafolar, ısıtma-soğutma merkezleri, hep buradan yer çalarak sızmışlar, yerleşmişler binaya. İnsanların değil, ama altyapının ayak-altı olmuş. Mahremiyetini değil, ama hâlesini kaybetmiş. Herkese açılmadan, alenileşmeden yüklenmiş...
Proje, mekânın asırlık alınyazısını iki taraftan birden kuşatarak ters-yüz etmeyi hedefliyor: Öncelik yitirdiği itibârın iadesinde. Demek ki yeniden "önemli" olacak. Ancak zembereği geriye sararak, yeniden mahremiyete çekilerek değil. Tam tersine, anonimleşerek, alenileşerek. Başlangıcın tam tersine doğru giderek: "Müze" olacak. Bugüne kadar "sakladıklarını" artık "gösterecek". Mahrem kıldıklarını kamuya açacak, "sergileyecek". Ama önce arınıp hafiflemesi, sonradan yüklendiklerinden kurtulması gerekiyor. Geriye kalanları da depolamayıp, yığmayıp, "teşhir edecek". Teşhir ederek "belge"ye dönüştürdükleriyle boşalttığı mekânı başbaşa bırakacak. En anıtsal "belge" de üç katlı, dört kapılı, tamamı saçtan mâmul kasanın kendisi...
"Odak-çevre", "anlatı-nesne", "sükûnet-hareket", "aydınlık-loşluk", "ışık-gölge" karşıtlıkları üzerinden ortaya çıkarılması hedefleniyor mekânın zaman içinde gölgede kalmış iddiasının.
Bülent Erkmen - Tasarımcı
Osmanlı Bankası Müzesi bir "müze" olmalıydı.
Üç boyutlu nesnenin yok denecek kadar az olduğu, hemen hepsinin iki boyutlu resim, çizim, belge ve yazıdan oluştuğu bir "malzeme"yi sergilemenin "müzece" dili bulunmalıydı.
Bu dil, bir müze ile bir sergi arasındaki, kalıcı olanla geçici arasındaki ayrımın belirleyicisiydi.
Bu dil, mekân kurgusundan, sergileme tasarımına, aydınlatma anlayışından malzeme seçimine kadar yapılan "herşeyin" hem kendisinin hem birbirleriyle olan ilişkisinin görsel yapısıyla oluşmalıydı.
Ve tüketilme süresi ile. Kalıcı olanın tekrara karşı dayanıklılığı, farklı tüketilme isteklerini karşılayabilmesi, bitti derken bitmemiş olması ile...
Ve "kurulan" sergi mekânıyla, "olan" sergi mekânının dairesel içiçeliğindeki soğuk-sıcak ilişkisi ile...
Sergileme tasarımının temel konsepti mekânı çevreleyen tarihi yapı duvarları içindeki "sarkıt duvarlar" idi.
Sergilenenler havada duran bu "duvarların" girintilerinde yeralmalı, saklanmalı, korunmalı (ve aydınlanmalı) idi.
Merkezdeki tarihi kasa da "sergilenen"di. Bu nedenle kasa içindeki diğer sergilenenler için "yeni" sergileme elemanlarının aracılığına ihtiyaç vardı.
Osmanlı Bankası Tarihinden...
1856’da İngiliz sermayesiyle kurulan Ottoman Bank, Kraliçe Viktorya’nın 24 Mayıs 1856 tarihli fermanı ile özel bir banka olarak faaliyete geçti.
1863 yılının, 4 Şubat günü Osmanlı makamları, İngiliz ve yeni katılan Fransız ortaklar ile imzalanan bir sözleşmeyle Ottoman Bank’ın mirasını devralan Bank-ı Osmanî-i Şahane, 1 Haziran tarihinden itibaren yeni kimliğiyle hizmet vermeye başladı.
1870’te İstanbul’da atlı tramvay hatlarının kurulması için İstanbul Tramvay Şirketinin kuruluşuna ortak oldu.
1875’te imzalanan özel bir fermanla emisyon imtiyazı 20 yıl daha uzatıldı ve İmparatorluk Genel Saymanlığı (Hazinedar) görevi verildi.
1881’de çıkarılan Muharrem kararnamesiyle, dünyadaki ilk büyük ölçekli devlet borcu yeniden yapılandırmasını üstlendi.
1888’de Beyrut Limanı’nın kurulmasını finanse etti.
1896’da Zonguldak Ereğli Kömür Madenleri’nin kurulmasını finanse etti.
1900 yılında tamamlanan Beyrut-Şam-Havran Demiryolu ve uzantısını finanse etti.
1903’de Bağdat Demiryolu’nun yatırımına iştirak etti.
1914 yılında, 37’si Anadolu’da, 11’i Suriye ve Filistin’de, 5’i Mısır’da, 3’ü İstanbul’da, 5’i Trakya’da, 6’sı Makedonya’da ve diğerleri Kıbrıs, Mezopotamya, Arabistan ve Arnavutluk’ta olmak üzere 80’i aşkın şubesi vardı. Gerek Kurtuluş Savaşı boyunca, gerekse hemen sonrasında şubelerinin çoğunu kapatmak zorunda kaldı.
1920-1930 yılları arasında Orta Doğu’da yaygın şubeleşmeye gitti.
1924’de imzalanan bir sözleşmeyle para basma imtiyazını Türkiye Cumhuriyeti’ne devrettiyse de, Merkez Bankası’nın 1933’teki kuruluşuna kadar hazine işlemlerini sürdürmeye ve Devlet Bankası statüsünü korumaya devam etti. Yeni siyasal rejime uygun olarak "Osmanlı Bankası" adını aldı.
1933 yılının Haziran ayında imzalanan sözleşmeyle özel bir ticaret bankası olarak yapılandırıldı.
1933’te bir numaralı resmi devlet bankası kimliğini T.C. Merkez Bankası’na devretti ve özel ticari banka olarak çalışmalarına devam etti.
1947’de amblem-logo tasarımında yenilik yaptı.
1952’de imzalanan bir sözleşmeyle, 1990’lara dek süren yeni statüsüne kavuştu.
1956’da Mısır’daki 90 yıllık varlığı devletleştirme yoluyla son buldu. Kenya, Uganda, Tanzanya, Rodezya ve Körfez ülkelerinde yeni şubeler açtı.
1969’da ana sermayedar Grup Paribas’nın isteği doğrultusunda Avrupa, Orta Doğu ve Afrika’daki şubelerini Grindlays’e satarak yalnızca Türkiye sınırları dahilinde hizmet vermeye başladı.
1993’te anonim şirket oldu.
1996 yılının Haziran ayında hisseleri, Garanti Bankası’na ait Clover Investment tarafından satın alındı ve Doğuş Grubu’na dahil oldu.
1997’de Tarih Vakfı’nın işbirliğiyle Osmanlı Bankası Arşiv ve Araştırma Merkezi’ni kurdu.
2001 yılının Ağustos ayında Doğuş Grubu bünyesindeki Körfezbank ile birleşti.
2001 yılının 16 Aralık günü itibarıyla ana hissedarı Garanti Bankası’nın bünyesine dahil oldu.
2002’nin 17 Aralık gününde, 107 yıl boyunca Genel Müdürlük olarak hizmet veren tarihi Karaköy Binası’nda Osmanlı Bankası Müzesi kuruldu.