Beylikdüzü Fatma Ana Cemevi ve Kültür Merkezi
Beylikdüzü Belediyesi’nin 2015 yılında açtığı yarışma ile projesi elde edilen ve 2020 yılında tamamlanan Beylikdüzü Fatma Ana Cemevi, 9016 Mimarlık tarafından tasarlandı.Demet Dinçer, projeyi anlatıyor:
Siyah-beyaz dualitesinin ötesine geçebilen, grilerin tartışılabildiği ve görünürleştiği bir dönemde olmak, mimarlık adına umut verici projeler ortaya koyuyor. Türkiye’deki mimarlığa dair, genelleyebileceğimiz ve Hans Rosling bakış açısı ile derleyebileceğimiz pozitif bir öngörü ile konuyu henüz ele alamasak da, alınan yolların dile getirilmesi gerektiği kanısındayım. Altı çizilesi projelerden biri, 9016 Mimarlık tarafından bir yarışma sonucu olarak tasarlanan Beylikdüzü Fatma Ana Cemevi ve Kültür Merkezi, 2020 yılında tamamlandı.
Bir cemevi yapısının yarışmaya açılması ve kazanan projenin ilk öneriye çok yakın bir gerçeklikte tamamlanabilmesi, günümüz mimarlık tartışmaları adına önemli bir sonuç. Nitekim, projenin Türkiye’de ‘yarışma ile yapılmış’ ilk cemevi yapısı olduğu vurgulanıyor. Alevi inancının ‘bir araya getirici’ değerleri göz önüne alınarak hazırlanan proje, Beylikdüzü Yaşam Vadisi ile ilişkili olacak şekilde, 7.800 metrekarelik bir alanda kurgulanmış. Konut alanı ve Yaşam Vadisi arasındaki bir geçiş mekanı olarak, hem Alevi kültürünün saklı kalmışlığına bir yorum getiriyor, hem de ona sakin bir görünürlük sunuyor. Projede dinin sembolik bir temsilden uzak olan mütevazi yanı başarı ile vurgulanırken, programın kendisi sosyal kılınıyor.
Kültür merkezi ve park, projenin ‘sosyal’ bağını oluşturma amacı ile zemin katta, cemevi ise daha mahrem kılınarak üst katta konumlandırılıyor. Mekan deneyimindeki süreklilik bozulmadan, mekanlardaki fonksiyonel ayrım malzeme farklılaşması ile betimleniyor. İç-dış ilişkisini sağlayacak görsellikte doğal taş dokusunun tercih edildiği yapıda, ibadet mekanları ahşap malzeme ile vurgulanıyor. Yarışmaya sunulmuş projede ibadet yapılarının tamamının ahşap strüktür ile inşa edilmesi önerisinin, ekonomik koşullar nedeniyle betonarme/ahşap birlikteliği ile sağlandığı dile getiriliyor. Tüm malzemelerin ‘olduğu gibi’, ham halleriyle kullanımı ise projedeki ana kararlardan biri olarak sonuç ürüne yansıyor. Cem meydanı ahşap strüktürü ile ön plana çıkarken, cephesi ve gabarisi ile projenin ana programını davet edici bir dille görünür kılıyor. Konferans salonu, kütüphane ve derslikler, park alanı ile bütünleşiyor. Küçük muhabbet alanı, on-iki hizmetli odası ve dede odası, cem meydanı ile ilişkili olacak şekilde ayrışmış kütlelerde konumlanıyor. Yarışmaya sunulan ilk öneriden farklı olarak, jürinin de önerisi ile, meydanın ve hizmet alanlarının kademelendirildiği gözlemleniyor. Böylece, gerek üst ölçek kararında belirtilen yapı-çevre etkileşiminin, gerekse de mekan deneyimindeki düşey akıcılığın güçlendiği görülüyor.
Proje mimarları Bilge Altuğ ve Mehmet Metin Polat ile sohbetimizde dile getirdikleri bir söz, projenin Türkiye mimarlığındaki arzu edilen rolünü vurguluyor: “Tasarladığımız bu yapının; Alevi ibadethanesi tasarımı için varılan bir noktadan ziyade, gelişiminin devam edeceği bu yolda bir basamak olmasını dileriz.” Nice ‘gri’ bakış açılarına ve bu anlamda atılacak yeni mimari adımlara şahit olmak dileği ile...