Klinik Estetik Diş Hekimi
Slash Architects tarafından tasarlanan diş kliniği, İstanbul Zorlu Center’da bulunuyor.Tasarımcılar, projeyi anlatıyor:
“Güncel, çarpıcı, heykelsi ve alışılagelmiş mekanların dışında” talebi, her halde bir mimar için olabilecek en iyi proje talebini oluşturur. Zorlu Ofis Bloklarında yer alan klinik, biz tasarımcılar için gerçek bir deneyim alanı olma özelliğini bu sayede mümkün kıldı.
Mekana bakış açımızı ve yaklaşımımızı özgürleştiren bu cümle, mekanın bize fısıldadığı akışkanlık hissiyatı ile sirkülasyon rotalarının oluşturulmasıyla vücut bulunca, ortaya tektoniği ile çarpıcı ve organik bir mekan çıktı. Organik bir sürecin ürünü olan akışkanlık teması ile mekanın plastiğini oluştururken doğadan referanslar alarak ve insan ölçeğini önceleyen bir mekana dönüştürdük. Güncel tasarım teknolojileri kullanılarak, teknolojinin ve özgün sanat işlerinin de mekana entegrasyonu ile oldukça farklı bir klinik olarak karşımıza çıkan mekan; tasarım ve üretim sürecinde parametrik tasarım araçları ve yöntemleri ile şekillendirildi.
Zorlu Center’da iki ofisin birleştirilmesi ile oluşan 250 m2 içerisinde beş muayene odasından oluşan kliniğin tasarımında mekanın sınırlandırıcıları sebebi ile kullanımda optimum bir sağlık mekanı planlamak, metrekare değerlendirmeleri açısından bizler için en zorlayıcı parametreydi. Sağlık mekanının ergonomisine uygun mahallerin mekanın mevcut planlamasında korunması gereken ıslak hacimler ile birlikte planlanması gereği mekan metrekarelerini optimumda tutmayı hedefleyerek sirkülasyon ve ona bağlı bekleme alanını projenin en can alıcı çeperi haline getirdik. Planlamanın önemli kararlarından biri olan “ring” koridor sayesinde; hasta girişi ve personel girişi ayrışırken, bekleme ve bankonun yer aldığı kamusal kısım ile kliniklerin olduğu steril alan birbirinden ayrıştırıldı. Bu ayrım, kamusal alan ve özel alanı seçici geçirgen bir şekilde birbirinden ayırırken, hekimlerin mahremiyetine imkan sağlar. Tüm mekanın sirkülasyonu boyunca akışkan bir şekilde mekanları çerçeveleyen iç kabuk cephesi, kamusaldan özele geçerken yavaşça katlanarak yükselmekte, aynı zamanda bronz tonlarından beyaz tonlarına geçmektedir. Bu akışkan geçiş sayesinde ziyaretçi kliniğin içerisinde steril ortamlara doğru ilerlediğinin bilincine varmaktadır.
Kliniğe girer girmez kullanıcının algısını şekillendiren “kabuk” projenin omurgasını oluşturur. Projenin dolaşım alanlarını ve kamusal alanlarını sarmalayan “kabuk” iç cephe gerekli alanlarda açılım sağlayarak kamusal koridora hizmet eden işlevleri açığa çıkarmaktadır. Akışkanlığın ve kavrayıcılığın fiziksel bir tezahürü olan bu “kabuk” birbirini karşılayan lokasyonları bu açılımlar sayesinde çeşitli ve beklenmedik perspektiflere imkan sağlamaktadır.
Projeye kimliğini veren “parametrik kabuk”un mimari tektoniği; sarmaladığı farklı yüzeylerin ve mekanların kullanımına göre formunu organik bir şekilde değiştiren bir yapıdadır. Bu “kabuk” kamusal alanların sirkülasyonunu kaplayan cam cidarların üzerindeki bir katman olarak kendini gösterir. Kabuk’un toplanarak katlanmasını akışkan ve organik bir şekilde sağlamak isteyen tasarımcılar, parametrik tasarım araçları ile şekillendirdikleri iç çeper için doğadan ilham almışlardır.
Doğanın matematiğinden esinlenerek bio-mimicry yaklaşımını benimseyen tasarımcılar, doğada pek çok farklı canlının kabuğunda ve/ya derisinde kendini gösteren katlanma, açılma, esneme ve toparlanma özelliklerinden feyz almıştır. Bu minvalde kendini tehlike anında yuvarlanabilir bir topa dönüştüren bir “armadillo” ya da hızla ilerlemek için kendisini bir “top”a dönüştüren “tesbih böceği” gibi esnek yapıların sistematiğinden refranslanan açılım biçiminde bir iç kabuk’a sahiptir. Bahsi geçen canlıların kabuklarında yer alan pulların katlanmaya uygun bir morfolojide olup küçülerek esnemesi tasarımcılar için gözlemlenebilir bir doku akışkanlığı sağlamıştır.
Kabuğun metalik rengi ve dokusu organik tektoniğinin yanı sıra “insan yapımı” (man-made) olduğunu gözlemciye hissettirir. Projedeki antrasit, beyaz ve bronz renkleri, mekanların kimliğine ve mekanda yaratılmak istenen algıya yönelik tercihlerdir. Genel minvalde yüksek kontrastı oluşturarak mekanın iddiasını deneyimlenebilirliğini güçlendirmeyi hedefler. Bekleme bölümünde kullanılan antrasit rengi; kamusal alanı tanımlarken, klinik içlerine doğru ilerledikçe, sirkülasyonu kavrayan klinik odalarının duvarları kendini sterilliği temsil eden beyaz cam çeperlere teslim eder. Dış cephe ile ilişkisini sağladığımız klinik odaları kendi içerisindeki beyaz ve antrasitin yarattığı güçlü kontrast ile vurguyu mekanda kullanılan heykellere ve heykelsi klinik tezgahlarına yapmaktadır. Klinik içlerinde ve klinik taraflarının iç sirkülasyon cephelerinde tercih edilen “beyaz” cam ve camsı yüzeyler sayesinde sürekli temiz tutulan ve günümüz pandemi risklerine minimum ortam sağlayan klinik koşulları mümkün kılınmıştır. Steril bir kullanım şemasına sahip olan klinik boyunca kullanıcı ve personel tarafından ziyaret edilen tüm mekanların otomatik sürgü kapılarının dokunmatik olarak tasarlanmış olması da bu sebeptendir. Klinikte yer alan tüm mekanların doğru ergonomilerde tasarlanmış olması, personelin, doktorların ve ziyaretçilerin tedavi süreçleri boyunca rahat etmelerini ve sürekliliği sağlar. Klinik odalarından ikisinde yer alan ekran entegre görüşme modülleri sayesinde hasta-doktor iletişimi güçlenir.
Genel anlamda sanat öğeleri ve teknolojik altyapılar ile zenginleştirilen klinikte özelleşmiş alanlarda özgün sanatçıların işleri kullanılmıştır. Bekleme bölümünde yer alan parametrik yöntemler ile tasarlanmış aydınlatma enstalasyonu mekanın akışkan yüzeylerinin açılımda bulunduğu orta bölümde yer alır ve tektoniği ile mekanı ve insanı sarmalar. Kullanıcıyı bekleme bölümüne davet eden aydınlatma bir çeşit ışıklı örtü oluşturmaktadır. Projenin kendine özgü önemli teknolojik öğelerinden birisi ise çok çeşitli ebatlarda ve lokasyonlarda yer alan ekranların entegrasyonudur. Bekleme sedirinin arkasında yer alan ekranlarda informatif bilgilerin sağlandığı klinik güncel teknolojinin tüm imkanlarından beslenir.